DOMUZ GRİBİ

26 Ekim 2009 Pazartesi

Domuz gribi; zamanımızın en tehlikeli hastalıklarından. İlk defa Meksika'ya, Amerika' ya ve oradan da dünyaya yayılıyor... Domuz grigi denmesinin nedeni domuzlar arasında görülen grip virüslerine çok benzemesidir. Bu yeni virüs insan, domuz ve kuş virüslerinin bir karışımı olarak değerlendirilmektedir. Belirtileri;
Ateş,
Öksürük,
Boğaz ağrısı,
Yaygın vücut ağrısı,
Baş ağrısı,
Üşüme ve
Yorgunluk
olarak görülmekte.
Grip öksürük, hapşırma ve virüslü alana dokunma yoluyla; ağız, burun ve boğazdan insan vücuduna girmektedir. Hasta,belirtilerin başlamasından bir gün öncesi ve 7 gün sonrasına kadar bulaştırıcıdır. Bu virüs soğuk ortamlarda üreyebilmektedir. Korunma yolları;
Öksürme ve hapşırma sırasında ağzınızı ve burnunuzu bir mendil ile kapatınız. Mendilinizi kullandıktan sonra çöp sepetine atınız.
Öksürdükten ve hapşırdıktan sonra ellerinizi bol sabun ve suyla yıkayınız. Alkol içeren el yıkama antiseptikleri de etkilidir.
Kirli ellerinizle gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza dokunmayınız.
Domuz gribine yakalanırsanız, belirtilerin başlamasından 7 gün sonrasına ya da belirtilerinizin tamamen geçmesinden bir gün sonrasına kadar evde istirahat ediniz.
Hastalığın bulaşmaması için çevrenizdeki kişilerden uzak durunuz.
Bulunduğunuz mekanı sık sık havalandırınız.

Ayrıca, her türlü sıcak ya da ılık bitki çayı, kahve, çay gibi sıcak sıvı tüketimlerini maksimuma çıkarmanız, bu virüse karşı bir önlem olmaktadır, çünkü sıcak ortamlarda çoğalamıyor ve ayrıca sürekli olarak yutağın sıcak sıvıyla teması ve ardından mideye giden bu sıvı; virüsün midede üreyememesinden dolayı önerilmektedir. Yine bunlara ek olarak, gün içinde burun mukozası temizlenmeli, mümkünse ılık tuzlu suyla burun içi temizlenmelidir.

Bu hastalık yetişkinlerde;
Zor nefes almak veya nefes darlığı
Bilinç bulanıklığı
Sık ve uzun süreli kusma şeklindeyse

Çocuklarda ise;
Hızlı veya zor nefes alma
Vücutta solgunluk ya da morarma
Beslenememe
Uyarılara cevapta azalma ve uykuya meyil
Huzursuzluk
Ateşle beraber döküntü görülmesi halinde acil müdahale gerektirir.

Lütfen bir süre kimselerle öpüşmeyelim tokalaşmayalım!!!!!!!

Kaynak:grip.saglik.gov.tr

3G 3G 3G... YA ZARARLARI...

31 Temmuz 2009 Cuma

Türkiye de 3G sine kavuştu... Hızla ilerleyen teknoloji karşısında geride durmak ne kadar doğru diye düşünürken ayak uydurduğumuzda da ne kadar doğru birşey yaptığımızın farkında olmalıyız... çünkü birşeyler yapıyoruz, teknolocik bişeyler:)

Tabi bu 3G için yeniden canlanan cep telefonu piyasası da memnun halinden, ne de olsa 3g telefonlar satılacak, yeniler bile en yenilerle değiştirilecek...

Herkes birbirini görerek konuşacak,özel mözel bişey kalmayacak tabi...

Bunları da bir tarafa bırakalım, ya diğer zararları??? Araştırmalarım diyor ki:

"Bu sisteme göre, eskiden kurulan 1 baz istasyonu yerine 9 baz istasyonu kurulacakmış, hani hızlı internet hızlı erişim durumu, bu da misli misli radyasyon yani.. artan manyetik kirlilik... İsveç'te, 3G'de bulunan 3 UMTS sistemini test etmişler. İnsan vücudu üzerinde çok önemli zararları olduğunu görmüşler. Artan oranlarda başağrısı, rahat nefes alamamak, kalp hastalarının ritimlerinde bir bozukluk... Bunlar kuvvetli radyasyonik alanların insan sağlığına etkilerinden birkaçı..

Ayrıca 2G'nin DNA'yı olumsuz etkilediği, kansere sebep olduğu birçok ülkede yapılan bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış durumda.Baz istasyonlarına 300 metre yakınlıkta yaşayan insanlar yüksek kanser riski taşımakta ve bizim ülkemizde ise bu istasyonlar şehiriçi yerlerşim yerlerinde, okul, park, hastane gibi alanlarda kurulmaktadır.
Deniyor ki, baz istasyonlarda örümcekler bile yaşamaz, kuşlar bile yuva yapmaz...
Bunların haricinde ise alerjik hastalıkları tetikleyecek, hormonal yapıyı değiştirecek ve böylece çocuklarda erken ergenlik ve obezite, kadınlarda menopoz sorunlarında artışlar ortaya çıkacaktır. Tiroid vb hastalıklar cabası...
Sigara gibi toplumsal bir soruna çözüm getirmeye çalışan devletin bu duruma da uygun bir çözüm getirmesi gerekiyor, aksi taktirde çok da uzun olmayan vadelerde bu kirliliğin dezavantajlarını bizler sağlığımızdan olarak ödeyeceğiz.

Not: 3G li cep telefonları da yüksek radyasyon yaymakla birlikte, telefonun bataryasını kısa sürede tüketiyormuş, israf edilen elektrik mi dersiniz ne dersiniz bilemiyorum

özlem mi bunun adı....

4 Haziran 2009 Perşembe
Issız tanımadığım bir yerdeyim.. gözlerimi kapatmak istiyorum.. kapatıyorum... açmak istiyorum uyanmak gibi...açamıyorum... yiten cesaretimi arıyorum... yok içimde... düşüyorum binlerce metre yükseklikten boşluğa... korka korka... açamıyorum gözlerimi... görmekten korkuyorum istemediklerimi... avuçlarım yüzümde.... ışığa kalkan misali...bir hücre yaptığım içime doğru yürüyorum... bakmadan yönüme sağıma soluma... düşmek istiyorum bir an önce.... görmek istemiyorum bu tanımadığım yerleri... bildiğim yerleri istiyorum, eskisi gibi istiyorum.... eeen eskisi gibi... herşeyin ilki gibi.. cam kırıkları batıyormuş gibi ayaklarıma acıyor tabanlarım ama aldırmıyorum, gitmek istiyorum eeeeeen eskilere... ne mümkün...
Ne mümkün geçmişe kavuşmak... nerde 9-10 yaşlarım... nerde oyun arkadaşlarım...sokaklarım... annemin dönüşünü beklediğim pencere... nerde ananemin çorbası... nerde o kalabalık... demode oyuncaklarım...
Boğazıma yerleşir o sızı, düşündükçe... aaah ninemin sardunyaları..boşa mı suluyorum sizi..boşa mı sizi yaşatmak için verdiğim emek... aaah güzel günlerim.... beyaz kedim sen de öldün... ne kızdırırdım seni tüylerin diken diken olana dek... birkaç tane de ölen kuşlarım... ne ağlamıştım siz öldüğünüzde... halbuki sizden önce hiç ölümü anlamamıştım... siz öldünüz kafeslerinizi dağıttım, kedim öldü tasmasını attım... ninem öldü, çiçeklerini sakladım...
aaaaah çocukluğum.. bildiğim o yerler nerdesiniz...
kendi yağmurumda ıslanıyorum ansız ansız... bu mevsim hiç değişmeyecek mi.......

Radyasyon...

1 Mayıs 2009 Cuma

Radyasyon,elektromanyetik kirliliğe yol açan, atom çekirdeğindeki nötronların protonlardan fazla olması sonucu çevreye yayılan alfa,beta ve gama ışınlarıdır.İyonlaşabilen elektromanyetik radyasyonları, hücrenin genetik materyali olan DNA'yı parçalayabilecek kadar enerji taşımaktadır. DNA'nın zarar görmesi de hücreleri öldürmektedir. Bunlar da kansere yol açabilecek türden kalıcı zararlar verirler.Radyasyon canlılarda genetik değişiklere de yol açmaktadır, fakat radyasyonun zararları zamanla ortaya çıkmaktadır. Genetik etkilerle taşınan hastalıklar nesilden nesile aktarılır. Örneğin; Çernobil'deki kaza sebebiyle atmosfere karışan radyoaktif maddelerin, atmosferik hareketlerle: uzaklara taşınmasıyla, düştükleri yerlerde radyasyona sebep olmuştur. Bu olaydan en çok ülkemizin Çernobil'e yakın olan Karadeniz Bölgesi'nin etkilendiği tespit edilmiştir. Bu nedenle ülkemizde daha çok Karadeniz Bölgesi insanlarında kanser vakaları artış göstermiştir.

X ışınlarıda radyasyonik etkiye sahiptir; güneş de bir x ışını kaynağı olduğundan, dünyamızı etkileyecek şekilde radyasyon yaymaktadır.

Manyetik alanın kaynağı nedir diye soracak olursak kısaca şöyle özetleyebiliriz: İç çekirdeğin etrafındaki dış çekirdek, demir ve nikel karışımından oluşan akışkan bir metal kuşaktır. Metal dış çekirdeğin metal iç çekirdek üzerinde yüzüyor olması iki demir parçasını sürttüğünüzde oluştuğu gibi mıknatıslanmaya ve yerküre çevresinde bir manyetik alan oluşmasına neden olur. İşte bu manyetik alan gezegenimizi Güneşin zararlı radyasyonundan korur.

Radyasyondan korunmak için;
*Kullanmadğımız elektrikli ev aletlerinin fişlerini prizden çekin.
*Düşük radyasyonlu bilgisayar ekranı kullanmaya özen gösteriniz ya da ekran filtresi kullanınız, mümkünse LCD (Sıvı Kristal Ekran) ekran tercih edin.
*Çocukların oyun amaçlı bilgisayar kullanmak yerine temiz havada oynamalarını özendirin.
*Halojen ve floresan lambaları okuma lambası olarak kullanmamaya özen gösteriniz.
*Yatak odasında tv ve bilgisayar bulundurmayın
*Elektrikli battaniyeyi yatağa girmeden önce kapatın.
*Elektrikle çalışan radyolu çalar saatleri başınızdan mümkün olduğunca uzakta tutun, mümkünse pille çalışanlarını tercih edin.
*Saç kurutma makinasının manyetik alanı yüksektir bu nedenle, sürekli kullanmak yerine aralıklarla kısa süreli kullanın.
*Yatak odasında başucunuzdaki duvarla komşunuzda bir elektronik aletin bitişik durmamasını sağlamaya çalışın. Tüm VDU'lerin (TV, bilgisayar) arkalarında ElektroManyetik (EM) alan daha büyüktür. Komşunuzda bu aletlerin nereye yerleştiğine dikkat etmeye çalışın.
*Cep telefonlarını sohbet amaçlı kullanmayın. Cep telefonunuz kullanmadığınız sürede mümkünse kapalı olsun. Kalp pili kullanıcılarında cep telefonu ve RF kaynakları etkili bulunmuştur.Üzerinizde açıkken bulundurmamaya dikkat edin (Kalp üzerinde, göğüste bulundurmayın).
*Cep telefonu kullanımının beyin aktivitesinde etkili olduğu gösteren çalışmalar vardır. Çocuklarda sinir sistemi ve başın gelişimine devam ediyor olması dolayısıyla, çocukların ve gençlerin yetişkinlerden daha çok risk altında olduğu bir gerçektir. Bu nedenle 16 yaş altındaki çocukların cep telefonu kullanmamaları, kullanmalarının zorunlu olması durumunda ise günde 10 dakikayı geçmemeleri Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından önerilmektedir. Cep telefonu frekanslarının 10-14 yaşlarındaki çocuklarda bilişsel fonksiyonlara ve beyin aktivitelerine etkili olduğunu göstermiş önemli çalışmalar vardır.
*Cep telefonunu kesinlikle kulaklıkla kullanın. Cep telefonunu - açıksa - kendinizden en uzak mesafeye bırakın. Acil durumlar dışında vücudunuzda açık taşımamaya özen gösteriniz veya kapalı tutun, gerektiğinde siz arayın. SAR < 0,1 W/kg olan cep telefonlarını tercih edin.
*Evlerde ve işyerlerinde kullanılan Dect (Telsiz) telefonlar da cep telefonları frekanslarında çalışır. Dect telefonlar yerine klasik kablolu telefonları tercih edin. Dect telefonu sohbet amaçlı kullanmayın.
*Mikrodalga fırın çalışırken en az 1 m' den uzakta durun.
*Fotokopi makinelerinden (yüksek manyetik alan) en az 50 cm uzakta durun.
*Elektrikli tıraş makinesini mümkünse şarjlı kullanmayı tercih edin.
*TV ekranlarından (ön ve arkasından) en az 2 m uzakta bulunun.
(Bu bilgiler Gazi Ünv. BİYOELEKTROMANYETİK LABORATUVARI tarafından önerilmektedir.)

Siyasi cephelerden gelen buna dair bir çalışma da bu linkte görülmektedir.http://www.haberler.com/chp-den-radyasyondan-korunma-teklifi-haberi/

Çevremizdeki Radyasyon ve Korunma Yöntemleri
Selim Şeker, Osman Çerezci
Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi

Bu kitapta hem nükleer hem de elektromanyetik radyasyonunun cihazlara ve biyolojik varlıklara etkisi konunun ülkemizde uzmanları olan yazarları tarafından anlatılmakta olup, nükleer ve elektromanyetik enerjiden optimum yararlanılması amacıyla güvenlik tedbirleri önerilmektedir

Ev ve işyerlerinde elektromanyetik alan üreten cihazlar

Bebek alarmı
Bilgisayar oyun setleri
Elektrikli traş makinesi
Elektrikli saat
Radyolar
Elektrikli fırın ve ısıtıcılar
Elektrikli battaniyeler
Soketler
Elektrikli süpürge
Aydınlatma lambaları
Çamaşır makinesi
Bilgisayarlar
Fotokopi makineleri
Saç kurutma makinesi
Mikrodalga fırın
Televizyonlar
Dizüstü bilgisayarlar
Hi-Fi müzik setleri
Elektrikli dikiş makineleri

Elektromanyetik alanların sağlık etkileri

Elektromanyetik alanların (EMA) insanlar üzerindeki etkileri çok çeşitli ve vücut yapılarına göre de değişiklik gösteriyor. En basit ve kısa süreli etkiler, baş ağrısı, göz yanması, halsizlik ve baş dönmeleri olarak belirtiliyor. Uzun sürede ortaya çıkan etkiler ise bağışıklık sistemini zayıflatmak, hücrelerarası aktiviteyi, hormon salgısını etkilemek, şehvet (libido) azalmasına yol açmak ve embriyonlarda anormal gelişmelere neden olmak olarak özetlenebilir. Bağışıklık sisteminin zayıflaması ve hücre yapılarının bozulmasının muhtemel bir sonucunun da kanser olduğunu belirtmekte fayda var. Bu aletlerden vazgeçemiyor ve doğru kullanmıyorsanız bu suçun bir bölümü de size ait. Türkiye'de standart ve denetim eksiğinin olması da başka bir problem. Baz istasyonları ve yerleşim yerlerinin üzerinden geçen yüksek gerilim hatları bunun en çarpıcı ve kamusal örnekleri...

Elektrikli aletler, etkileri, korunma yöntemleri

Bilgisayar monitörü

Bilgisayar ve televizyonlar çevrelerine ultraviyole, mikrodalga, x ışınları, radyo dalgaları, kızılötesi ve düşük frekanslı elektrik ve manyetik alan kirliliği yaparlar. Bilgisayar yakınında çalışan kimselerde gözde ağrı, hassas cilde sahip olanlarda yüz ve kol derilerinde isilik oluşması, mide bulanması, baş ağrısı ve yorulma gibi şikayetler oluşmaktadır. Göz problemlerini önlemek için bilgisayar masasının pozisyonunda değişiklik yapın. Ekran filtreleri kullanın ve yansımayı önleyecek koyu renk giysi giyin. Bilgisayar ekranlarının CE etiketi taşıyıp taşımadığını kontrol edin. Bilgisayarınızı hem kendinize hem de yakınınızdakilere en az 1 metre uzak kalacak şekilde yerleştirin. Yaratılan manyetik alanın duvardan da geçebildiği unutulmamalı.

Bebek alarmları

Beşikten en az 1 metre uzakta durmalılar. Bu üniteler radyo frekanslı enerji yayar.

Alarm saat ve radyolar

Elektrikle çalışan alarmlı saat ve radyoları beyne gereksiz radyasyon yollamamak için yataktan en az 1,5 metre uzakta durması gerekir. Pilli olanlar ise sanılanın aksine daha fazla manyetik alan üretir.

Dizüstü bilgisayar

Genelde düşük seviyede manyetik alan üretir ancak adaptör bağlantısı yapıldığında metre başına yüz voltu bulan yüksek şiddette elektrik alan üretir. Dizüstünü oturduğunuz yerin uzağında şarj etmeniz öneriliyor.

Bilgisayar Oyun Setleri

Bu tür oyun setleri transformöter içermesi nedeniyle yüksek şiddette denebilecek elektrik alanı yayar. Kullanılmadığı zaman fişten çekilmesi, çocukların oynarken belirli bir mesafede tutulması önerilir.

Elektrik Fırınları

Çalışma sırasında mikrotesla seviyesinde hayli yüksek manyetik alan üretirler. Pişirme süresi boyunca yaklaşılmamalıdır.

Elektrikli Battaniyeler

Battaniyelerin altında ve üstünde yüksek seviyede alan oluşur. Yatağa girmeden mutlaka prizden çıkarılması gerekir. Bazı uzmanlar hiç kullanılmamasını tavsiye etmektedir.

Benim favorim ametist ve yeşil akik...

23 Nisan 2009 Perşembe


Arkeolojiden mezun olmuş biri olarak taşlara ilgi duymam imkansızdı, tabiatın en güzel hazinelerinden biri olan,renk renk ve değişik şekillerde, değişik yapılarda bileşen bu doğal taşlardan kendimi yıllardır alamadığım bir gerçek... Üstelik bunların mistik ve enerji boyutları da ayrıca ilgi alanımı oluşturmaktadır.
Bunlardan biri hemen hemen herkesin bildiği ametist... Rengi, parlaklığı... beni benden alır...Ametistin;


Kimyasal Bileşimi; SiO2
Kristal Sistemi; Hegzagonal
Kristal Biçimi; Altıgen prizmalar şeklinde kristalli
Renk ve Şeffaflık; Genellikle renksiz, bazen beyaz; şeffaf-yarı şeffaf
Özgül Ağırlık; 2.65
Sertlik; 7
Türleri; Sagenit (rutil iğnecikleri içeren kuvars), ametist (mor, eflatun), süt kuvarsı (beyaz), gül kuvarsı (gül pembesi), sitrin (sarı), dumanlı kuvars (duman renkli, bulanık görünümlü olduğu tespit edilmiştir.

Gelelim özel güçlerine...Uzmanlar enerji kapılarımızdan biri olan beynimizin renginin mor olduğunu söylemektedirler, bu nedenle bu taşın öncelikle strese karşı bir koruyucu olduğunu iddia etmektedirler.
Öncelikle şunu söylemeliyimki araştırmalarıma dayanarak; tabiatta birçok doğal taşın negatif enerjilere karşı bir duyarlılığı olduğu ve bunlardan da özellikle kristalize olanlar ile rengi maviden yeşilden mora kadar uzanan birçok taşın bu negatif dalgalara bir reaksiyon verdiği tespit edilmiştir, fakat bu tespitler de uzun dönemli gözlemlere dayandırılmaktadır.

Bizler birer enerjiyiz ve bunu en başta kabul etmemiz gerekir, örneğin; çok sevdiğimiz ve sürekli giydiğimiz bir kıyafeti ödünç verdikten sonra, giyen kişiden aldığımızda tekrar o kıyafeti giyemememiz, ona ısınamayışımız bile bu enerji çemberine bir örnektir.

Bunlardan başka, bahsettiğim bu doğal taşların da böylesine yüksek bir enerjiye sahip olduğu bilinmektedir. Kendimden bir örnek verecek olursam; her ne zaman bir doğal taştan aksesuar kullansam kısa zamanda onun kırıldığını gözlemlemişimdir, bunun, onların kırılgan ya da camsı yapılı olmalarının haricinde ya da kullanım şartlarının haricinde, zamanla- bende kısa zamanda- çatlamaya başladıklarını, pürüzlendiklerini gözlemlemişimdir. Bunun, üzerimdeki negatif yüklü iyonlardan kaynaklandığını düşünmekteyim.

Bir dönem çok şiddetli başağrılarım vardı ve bu yöntemle deneme yanılma şeklinde bir tedavi uygulamıştım kendime. yaklaşık 1 ay boyunca, yastığımın altına küçük bir blok şeklinde ametist koyarak uyumuştum, ayrıca zihinsel olarak rahatlama egzersizleri de yapıyordum, bir süre sonra ağrılarımın dindiğini farkettim, bu durumun benimle ilgisinin olmasının yanında onunla da ilgisi olabilir.

Yine ametist gibi bazı özelliklere sahip olan taşlardan biri de akiktir ve ayrıca dinimizde de kutsanmıştır. Akiğin ben en çok yeşilini seviyorum



Amacım tabiki yönünüzü bu tarafa çevirmek:) İçinde bulunduğumuz tabiatın hazzını almak,tadını çıkarmak. Doğal olana, faydalı olana, güzel olana gitmek...Herşey o kadar sunileşti ki, neredeyse biz insanlar bile...

Denemenizi tavsiye ederim... Doğal ve güzel olanı...
4 Nisan 2009 Cumartesi

" Büyüklük odur ki kimseye iltifat etmeyeceksin,hiç kimseyi aldatmayacaksın.Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin.Herkes senin aleyhinde bulunacaktır,seni yoldan çevirmeye çalışacaktır.İşte sen burada direneceksin.Önünde sonsuz engeller yığılacaktır.Kendini büyük değil, küçük, araçsız hiç telakki edecek,kimseden yardim gelmeyeceğine inanarak bu engelleri asacak,ondan sonra sana büyüksün derlerse bunu diyenlere güleceksin... "


" Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım."


" Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa."


"Biz cahil dediğimiz zaman mektepte okumamış olanları kasdetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikatı bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikatı gören hakiki âlimler çıkabilir."


" Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz"


" Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler. İğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karsıyız ve buna müsaade etmiyoruz."


" Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı İHMAL ve KUSUR'dur. "


" Dünyada hiç bir milletin kadını "Ben ANADOLU KADINI'ndan fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte ANADOLU KADINI kadar emek verdim," diyemez!.."


"... Hepiniz bilirsiniz ki, Avrupa'nın en önemli devletleri, Türkiye'nin zararıyla, Türkiye'nin gerilemesiyle ortayaçıkmışlardır. Bugün bütün dünyayı etkileyen, milletimizin hayatını ve ülkemizi tehdit altında bulunduran, en güçlü gelişmeler, Türkiye'nin zararıyla gerçekleşmiştir. Eğer güçlü bir Türkiye varlığını sürdürseydi, denebilir ki İngiltere'nin bugünkü siyaseti var olmayacaktı. Türkiye, Viyana'dan sonra Peşte ve Belgrat'ta yenilmeseydi, Avusturya/Macaristan siyasetinin sözüedilmeyecekti. Fransa, İtalya, Almanya da, aynı kaynaktan esinlenerek hayat ve siyasetlerini geliştirmişler ve güçlendirmişlerdir."


"... Bir şeyin zararıyla, bir şeyin yok olmasıyla yükselen şeyler, elbette, o şeylerden zarar görmüş olanı alçaltır. Gerçekten deAvrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaşmasına karşılık, Türkiye gerilemiş, düştükçe düşmüştür. Türkiye'yi yok etmeye girişenler, Türkiye'nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlıolmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak, birleşmiş ve ittifak etmişlerdir. Ve bunun sonucu olarak, birçok zekâlar, duygular, fikirler,Türkiye'nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Ve bu yoğunlaşma,yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda, adeta tahrip edici bir gelenek biçimine dönüşmüştür. Ve bu geleneğin, Türkiye'nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda, nihayet Türkiye'yi ıslah etmek, Türkiye'yi uygarlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye'nin iç hayatına, içyönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güçve kuvvetini elde etmişlerdir."


"...Oysa güç ve kuvvet, Türkiye'de ve Türkiye halkında olan gelişme cevherine, zehirli ve yakıcı bir sıvı katmıştır. BUNUN ETKİSİ ALTINDA KALARAK, MİLLETİN EN ÇOK DA YÖNETİCİLERİN ZİHİNLERİTAMAMEN BOZULMUŞTUR. ARTIK DURUMU DÜZELTMEK, HAYAT BULMAK, İNSAN OLMAK İÇİN, MUTLAKA AVRUPA'DAN NASİHAT ALMAK, BÜTÜN İŞLERİ AVRUPA'NIN EMELLERİNE UYGUN YÜRÜTMEK, BÜTÜN DERSLERİ AVRUPA'DAN ALMAK GİBİ BİRTAKIM ZİHNİYETLER ORTAYA ÇIKTI. Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatlarıyla,yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.Tarihte, böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır. İşte Türkiye de, bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden, her saat, her gün, her yüzyıl, biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür."


"..Bu düşüş, bu alçalış, yalnız maddi şeylerde olsaydı, hiçbir önemi yoktu. Ne yazık ki Türkiye ve Türk halkı, ahlâk bakımından da düşüyor. Durum incelenirse görülür ki, Türkiye Doğu maneviyatıyla sona eren bir yol üzerinde bulunuyordu. Doğu'yla Batı'nın birleştiği yerde bulunduğumuz, Batı' ya yaklaştığımızı zannettiğimiz takdirde, asıl mayamızolan Doğu maneviyatından tamamıyla soyutlanıyoruz. Hiç şüphesizdir ki bundan, bu büyük memleketi, bu milleti, çöküntü ve yok olma çıkmazına itmekten başka, bir sonuç beklenemez ."


"... Bu düşüşün çıkış noktası korkuyla, aczle başlamıştır. Türkiye'nin, Türk halkının nasılsa başına geçmiş olan birtakım insanlar,galip düşmanlar karşısında, susmaya mahkûmmuş gibi, Türkiye'yi âtıl veçekingen bir halde tutuyorlardı. Memleketin ve milletin çıkarlarının gerektiğini yapmakta korkak ve mütereddit idiler. Türkiye'de fikir adamları, âdetâ kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki: 'Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.' Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. 'Onlar bizi idare etsin' diyorlardı."


"TÜRK istibdat ve esaret zincirlerini parçalayabilmek için İÇ VE DIŞ DÜŞMANLAR karşısında hayatını ortaya attı... Çok kanlı ve tehlikeli mücadelelere girdi, sayısız fedakarlıklara katlandı, muvaffak oldu... Ancak ondan sonra hürriyetine sahip oldu... Bu sebeple HÜRRİYET, TÜRK'ÜN HAYATIDIR!.."


Mustafa Kemal ATATÜRK



ATATÜRK VE ŞIH:


Komik, trajikomik veya bir gerçek... adı herneyse...


Atatürk Amasya ziyaretinde.Vali konaginda yörenin ileri gelenleri ilesohbette. Bir ara tam karsisinda oturan birine takilir gözleri. Yasiellinin üzerinde bu adam beline kadar inen sakaliyla Atatürk'ündikkatiniçeker. Ata, yanindaki valinin kulagina egilip sorar;


- Kimdir bu?Vali yanit verir;


- Efendim kendisi Sih'tir. Yörede çok hatirlisi vardir.Atatürk Sih'i yanina çagirir ve;


- Bak baba, imanin ölçüsü sakalin boyunda degildir. Sunu rica etsem de en azindan Peygamber efendimizinki gibi kisaltsander ve eliyle de boyunalti hizasini gösterir.Sih;


- Emrin olur Pasamdiyerek yerine çekilir.Aradan zaman geçer, bir aksam Atatürk Amasya'daki Sih'i hatirlar veVali'yi telefonla arayip durumu sorar. Vali nasil söyleyecegini bilememekle birlikte, Sih'in sakal boyunda en küçük bir kisalma bile olmadigini aksine kimselere el sürdürmedigini anlatir. Atatürk telefonu kapatir, kagidi kalemi eline alir ve az sonra nazirini çagirip, yazdigi yaziyi Amasya Valiligi'ne teblig etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Sih Efendi Ata'yi görmek üzere Ankara'ya yolaçikmis...Sih gelir, Ata'nin karsisina çikar. Sakal tamamen kesilmis, sinekkaydi bir tiras olunmus, saçlar kisaltilmis, kilik kiyafet bastan sonadegistirilmis, bambaska bir görünüme bürünülmüstür. Atatürk'ün mesai arkadaslari bu degisimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar;


- Aman Pasam, o Sih ki sakalina el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz dekökünden kesmesini sagladiniz?Ata gülümser, sonra da yanindakilere dönüp;


- Dün aksam Amasya Valiligi'ne bir yazi gönderdim ve Sih'i Afyon'a valiatadigimi bildirdim der.Ardindan da yeni bir yazi hazirlayip nazirina bu yaziyi da Sih'a vermesini söyler. Yazida söyle yazmaktadir;


- Inancin ölçüsünün sakalda olmadigini anladigina sevindim. Valilikmeselene gelince, bugün koltuk ugruna kirk yillik sakalindan vazgeçebilen yarin baska seyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seniböyle bir ikileme mahkum birakmayalim. Kal saglicakla...

Gece bekçisi...

31 Mart 2009 Salı

Yüreğime sakladığım kuytu köşeler, gidip gidip sığınmak için ürkekliğimde... yalnızlığıma direndiğim deli deli ağladığımda saklanmak için... kaybolduğumda varlığımın izi kalan tek yer... sensiz ıssız olan herşey gibi... ben gibi... adını her sokak lambasına koyduğumda bütün sokakları senle dolduruşum gibi... senin bendeki ıssız yanım gibi...en sessiz en derin... suskunluğumun seni yadedişi... rüzgara selamımı fısıldayışım,,, sanadır... seni tutarcasına kar tanelerine uzanışım...

Hep sen gibi çevremdeki kalabalık... hep senmişsin gibi zannedişim...

Bekleyişim; belki olur ya belki uğrarsın bu taraflara... hiç geçmeyen bir yolun belki olmayacak bir günde seni bana getirdiği gibi... yağmurlu o gün gibi... saçlarından alnına akan o sular gibi yanaklarıma sızan damlalar...

Varlığının huzurum olduğunu bilmeyen sen... geceler beni sana getiriyor kimi zaman... yüzün ne zamanki netleşiyor kaçıyorum... ne kadar özlediğimi hissetmemek için...

Bilirim hiçbir zaman gelmeyeceğini... Sen hep orada olacaksın bilirim... öyle bile olsa sen benim en titrek yanımsın... Yıllar yılı içimde saklanmış ve hiç eskimemiş bir yanım...

Saçımdaki ilk beyaz, alnımdaki ilk kırışık senin armağanındır... Herşeye değersin... Birgün bunu öğrendiğinde ne kadar sevinirdin.... ama ben sana hiç söylemedim...

O yalnız kalan sokak lambası bendim... Geceleri; ayakta, sessiz, aydınlık...sokağın bir köşesinde bekleyen bendim... ne beklediğini iyi bilen ama beklenilenin bihaber olduğu sensiz yanım... bendim...

Başsağlığı...

28 Mart 2009 Cumartesi

Ankara Üniversitesi, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi, Halkbilim Bölümü Etnoloji Anabilim Dalı hocalarımızdan Prof. Dr Gürbüz Erginer hocamızı bir trafik kazasında kaybetmiş olduğumuzu öğrendim. Kendisinin, masterımı yaptığım esnada, ritüellerle ilgili bir dersini alarak onu tanıma fırsatı bulmuştum. Bana göre tam bir Anadolu insanıydı ve çok değerliydi.. Yıllardır görmemiş olmama rağmen bu acı haberi yüreğimi sızlattı... Böyle kaybetmek çok acı verdi doğrusu. Ve kitaplığımda yıllardır bende kalan, iade etmeye fırsat bulamadığım bir kitabı vardı, hocamdan kalan bir anı bana artık..

Hocam mekanın cennet olsun... Dualarımda sen de olacaksın... Seni çok seviyorum.

Kendisine Allah'tan rahmet ve ailesine de sabırlar diliyorum...

gidin..izleyin..


Güneşi gördüm... Türkiye'nin mevcut bir gerçeği yine bir filmde... doğudan terörizmden kaçmak zorunda kalan ve büyükşehirde umutlarını yitiren bir aile... izlenmeli... fantastik vs filmlerden önce...

yine bir kitap...eskilerden..

10 Mart 2009 Salı

Tüfek, mikrop ve çelik... eğer toplumların kökenlerine, geçirdikleri tarihi süreçlere bilimsel açıdan biraz merak salıyorsanız, Tübitak yayınlarından çıkan bu kitaba bir bakın. Kitabın başlıklarından bazıları şunlardır: Yiyecek Üretiminin Başlaması ve Yayılışı; Badem Nasıl Yetiştirilir?; Yiyecek Üretiminden Tüfeklere, Mikroplara ve Çeliğe; Öldürücü Bir Armağan: Hayvan Varlığı; Çin Nasıl Çinli Oldu?; Afrika Nasıl Kara Afrika Oldu?... Kitap bölüm bölüm farklı konulardan oluşuyor. En başta sıkıcı gibi görünse de kurcaladığınızda iyi ki okumuşum diyebileceğiniz türden... Tübitak yayınlarını bilirsiniz; oldukça uygun fiyatlarda sunar kitaplarını...

Amr Diab

8 Mart 2009 Pazar

Yıl 2002... benim için önemli bir seneydi... O dönemlerde çok sevdiğim bir arkadaşım aşılamıştı onu bana:)

Mısır Prensi diyorlar ona ama bunu hakediyor yaptığı besteleri ve şarkılarıyla... yıllardır dinlerim şarkılarını Amr Diab'ın ve de takip ederim albümlerini, bazı şarkılarında kendimden bile geçmişimdir... Amr Diab'ı dünya tanıyor ama ne ilginçtir ki biz yıllar olmuş hala bilmiyoruz bu şarkıcıyı.. Oriantalist müziğin duayenlerinden olarak kabul ediliyor ama Akdeniz esintilerini de içeriyor şarkıları... Arap dünyası ona hayran, şarkılarını Arapça seslendiriyor ama anlamasanız bile müziğini dinlediğinizde unutamayacağınıza inanıyorum.. Ola ki sözlerini merak ettiniz şarkılarının, Türkçe çevirilerine bakarsınız netten, görün ki ne kadar anlamlı hepsi de.... Bence gerçekten üstün bir sanatçı, tıpkı bizim Sezen Aksumuz gibi...

Kalanlara dair...

2 Mart 2009 Pazartesi

Kalanlara dair herşey dokunulmadıkça hissettirmiyorsa kendini eskimiş mi dersiniz.... yoksa hala varlığının sessiz sedasız yol alışı mı belleğimizde?
Ne kadar bakıyoruz ufuklara çevirip yüzümüzü?
Ne kadar mutluyuz oksijen alırken damarlarımıza?
Bunun ne şans olduğunu bilmemize rağmen sindirememek Pollyanna'yı aptal yerine mi koyuyor?
Ufuklara bakmak lazım biraz da... Yaşamayacaksak bile o manzarayı, bile bile ufuklarda yüzmek de şart... Duyguları doyurmak için... Sevgisiz kalan yanları ilgiye boğmak için... Kendini kandırmışlık değil kendinle mutlu olmak, hayaline dalmak olası bir düşün...
Hayaller kurmak lazım hayaller... olsa da olmasa da... çocukken kurmadık mı... büyüdük olamaz mı...
Eğitirken benliğimizi sevgiyle de sulamak... Ben; kaşımı seviyorum, çünkü bakarken istediğim gibi davranıyor:) Ben elimi seviyorum, çünkü rengi hoşuma gidiyor... gibi..
Ardından sevmediklerimize bakalım... neden diye... sevimsiz oldukları için mi zarar verdiklerinden mi... kurtarılacak bir yanı yoksa sevemezsiniz... hırçın bir denizde sandal ne yapsın... Mümkün olduğunca sevmek tabi önerimiz... Sözkonusu yıpratılmış aşklar sevgiler değil, sözkonusu başka şeyler...

Bowling sevenler!

28 Şubat 2009 Cumartesi
Bowling severlere müjde!! Ankara Antares AVM Bowling Center fiyatlarını hafta içi aşağı çekmiş, hafta içi 3 kişi oyun başı 15 Tl. Duyurulur...

Recep İvedik2' ye Gitmeyenlere...

Geçenlerde gittim, maalesef... Bol bol küfür, banal espriler, ufak tefek komiklikler... İsterseniz gidin, siz bilirsiniz, ama bence paranıza yazık... Benden kocaman bir sıfııır

Jason Mraz-Lucky


Do you hear me,I'm talking to you,Across the water across the deep blue ocean,Under the open sky, oh my, baby I'm trying,Boy I hear you in my dreams,I feel your whisper across the seaI keep you with me in my heart,You make it easier when life gets hard

I'm lucky I'm in love with my best friend,Lucky to have been where I have been,Lucky to be coming home again

They don't know how long it takes,Waiting for a love like this,Every time we say goodbye,I wish we had one more kiss,I'll wait for you I promise you, I will..

I'm lucky I'm in love with my best friend,Lucky to have been where I have been,Lucky to be coming home again,Lucky we're in love every way,Lucky to have stayed where we have stayed,Lucky to be coming home someday

And so I'm sailing through the sea,To an island where we'll meet,You'll hear the music fill the air,I'll put a flower in your hairthough the breezes through trees,Move so pretty you're all I see,As the world keeps spinning round,You hold me right here right now...........

Adet düzensizliği ve tüylenmeye karşı...



Üç-dört gram (bir tatlı kaşığı) kurutulmuş testere dişli arslanpençesi kaynamakta olan bir bardak (150-200 ml) klorsuz suya atılır. Kısık ateşte on dakika kaynatmaya devam edilir. Daha sonra soğumaya bırakılır ve ılıyınca süzülür. Bir ay boyunca her gün bir su bardağı içilir. Bir aydan sonra bir hafta ara verilir. Bir hafta aradan sonra aynı şekilde bir aylık kür tekrar edilir. Ve kür sonlandırılır. Kürün en uygun içim zamanları sabah kahvaltısından iki saat sonra veya öğleden sonra aç karnına içmektir.

İleride adet düzensizliği tekrar ederse, kür 1 aynı şekilde tekrar edilir.
Denemenizi tavsiye ediyorum, hatta içine civan perçemi de eklerseniz daha da kesin çözüme ulaşırsınız.

Ve Yiruma' yı da kesinlikle tanımak lazım

27 Şubat 2009 Cuma

Yiruma'yı dinlediğinizde duyguların içinizden nasıl akıp gittiğini, gözlerinizi kapadığınızda sizinle ne çok aynı şeyi konuştuğunu farkedeceksiniz. İlk dinlediğimde kendimden geçtim diyebilirim... Piyanoyu onun parmaklarından ve ritminden seveceksiniz...

Beyazperde' ye baktınız mı?

En yeni filmlerden en eskilere... bütün arşivlere ulaşmak mümkün, beğeneceksiniz.

Secret Garden...

Dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum... tabi içinde sizden birşeyler olduğuna inanıyorsanız:)

Benim Yaş Pastam:)

Çok ama çok kolay.... Mama yapmak kadar basit;
Malzemeler: Hazır pasta keki, puding, muz, kremşanti

Bir tencerede pudingi pişiriyorsunuz ve hafif soğumaya bırakıyorsunuz, diğer taraftan da yuvarlak bir borcam sinide hazır pasta kekinin bir katını koyup sütle biraz ıslatıyorsunuz, ardından üstüne dilim dilim muz döşüyorsunuz, hemen üstüne de sütle blendırda çırptığınız krem halindeki krem şantiyi bir kaşık yardımıyla muzların üstüne yayıyorsunuz (üstüne süs için az ayırmak gerek).
Daha sonra pasta kekinin diğerini üzerine kapatıyorsunuz ve bunun da üstünü biraz soğuk sütle ıslatıyorsunuz veeeeeeeeeee sıra geldi pudingineee... puding çok da soğumadan üstüne boşaltıyorsunuz bütün bu pastanın ve de soğumaya bırakıyorsunuz....
En son olarak da az ayırdığınz krem şantiyi bir poşete doldurup, poşetin ucunu biraz delerek soğuyan pastanın üstünü el maharetiyle şantiyi sıkıyorsunuuuuzzzz
Nasıl çok kolay değil mi:) Bebek işi..

Hayatın yeni yüzü

Hayata dair bir içe dönüş yapın, size dair... geçmiş ve bugün arasında... ne çok değişen yüzler, bir amaç uğruna verilen çaba, olmaz olamaz dediklerimiz, kesinlikle inandıklarımız ve daha birçok şey birikiyor aslında belleğimizde... ne kadar çok hüzün varsa elde; agresif, ne kadar huzur varsa; mutlu addediyoruz kendimizi ama yine bir şeylerin tekrar değişeceğinden emin olmayarak.... Hangisi doğru bugünü yaşamak mı geleceğe birikim mi... ikisi arasında olmak ne kadar mümkün ya da?
Değerlerimiz tamamen bugüne getirdiklerimizden başka birşey değil... Biz geçmişin birikimleriyiz... Ne bir acıya bağlanıp susmak ne de bir mutluluğa salıvermişlik... Farkında olmak aslolandır yaşamda. Her anın, her düşüncenin, her sözün arkasında kale gibi durmak, "bunu ben yaptım" demektir farkındalıksa. Ne çok denge unsurunun içinde ne az farkındayız kendimizin...
Yaşam yine devam ediyor siz olun ya da olmayın, birileri ya da tüm varlıklar için dönüp duruyor gezegen... Hal böyle olunca; ne çok kahır ne şaşalı mutluluklar, sadece bir parça ne istediğini bilmek ve farkındalık..... ve tuzunu da akıldan ekleyince tadına doyum olmaz anlar...
Hiçbirşeyi kovalamıyoruz... yine de yaşamak diyoruz biz bunun adına, inadına yaşamak, inadına yaşamak...........